"Girişimcilik” son dönemde her ortamda adını sıkça duyduğumuz ve hakkında doğru, yanlış bir sürü argüman ürettiğimiz kelimelerin başında geliyor. Özellikle Y ve Z jenerasyonu olarak bilişim çağında doğan bu profilin iş hayatı tanımı da girişimcilik ve start – up kelimeleri eksenine çoktan kaydı. Yapılan araştırmalarda gösteriyor ki gençlerin çoğu bir şirkette beyaz yakalı çalışmaya inancını çoktan kaybetmiş ve girişimci olmak, kendine ait bir iş kurmak ve bu işi yönetmek istiyor.
Aslında doğduğumuzda her şey planlanmış gibi gözüküyordu. İyi bir ilköğretim, lise akabinde üniversite istersen bir de yüksek lisans yap, sonra işe gir, emekli olana kadar da çalış. Ancak bizden önceki jenerasyonun garantici, memur zihniyetli iş hayali bizim doğduğumuz dönemin dinamiklerine uymadı. Bizler ailelerimizin o dönem gurur duyduğu maaşlı çalışan olmayı bir türlü benimseyemedik. Çok denedik, defalarca iş değiştirdik ama hep bir yerde tıkandık. Bu böyle olmaz dedik. Şimdi de "Girişimcilikle başka bir dünya mümkün” demenin yollarını kendi işimizi yapmayı hayal ederek ve kendimize yeni iş alanları açarak denemeye başladık.
Bende Y jenerasyonu mensubu bir beyaz yakalı olarak girişimci olma yolunda emekleyen biriyim. Son dönemde de girişimciliğin hayatıma katmak üzere olduğu değişikliklere adapte olmaya çalışıyorum. 3 yıldır hayalini kurduğum bir projem var. Bu projeyi düşününce, anlatınca her şey çok kolay gibi gözükse de aslında sıfırdan bir iş kurabilmek çok büyük emek ve özveri gerektiren bir olaymış, bunu anladım. Beyaz yakalı olarak çalışan benim gibi hayalperestler için girişimcilik düşündüğünün de ötesinde zorlukları, engebeleri olan bir süreç.
Girişimci olmak her zaman yapılan planlardan sapmak ve hatta oyuna 1 - 0 mağlup olarak başlamak demekmiş. Hayal kurmak bile artık zorlaşmışken, o hayali gerçeğe dönüştürme aşamalarında yaşanan olumsuzluklara rağmen bu süreci aynı heyecan ve motivasyonla devam ettirip başarıyla tamamlayabilmek işte asıl büyük başarı bu. Çoğumuzun durup düşündüğü, hatta tereddüt edip vazgeçtiği nokta da zaten bu değil mi?
Ve ben tüm bu zorluklara rağmen yeni bir iş kurmayı deli gibi arzuluyorum. İş kurmayı da bir bebek, bir çocuk yetiştirmeye benzetiyorum. Dünyada hiç olmayan bir bireyi olabilecek en iyi şekilde nasıl ki dünyaya hazırlıyorsak, bana ait olan bir işi de ortaya çıkarmaya, insanlarla iletişim kurdurmaya "Hey! Bende Buradayım” dedirtmeye çalışıyorum. Tüm bu zorluklara rağmen o bebeğin büyüdükçe verdiği tepkilerle mutlu olmam gibi, kurmak üzere olduğum işe dair attığım tüm adımlarda gelen olumlu, olumsuz geri bildirimlerde şimdiden başım dönüyor.
Kalbimdeki başarma hissinin aşktan bir farkı yok. İnsana duyulan aşk gibi benimki de bu hayale tutunan bir aşk. İnsanlar aşık olunca sürekli karşısındaki kişiyi düşünür ya, benim zihnim de kalbim de sürekli bu işe odaklanmış durumda. Hayalime kavuşursam sanki dünyayı kucaklayacakmışım gibi bir his taşıyorum kalbimde. Dinlediğim şarkılar, duyduğum melodiler bu işle ilgili hayallerimi daha çok perçinliyor ve bu girişimciliğin verdiği hissin ömrümün sonuna kadar devam etmesini, ruhumu daha çok yeşertmesini diliyorum. İçimde çoğu zaman fırtınalar kopuyor, ama ruhumda ışıl ışıl bir güneş her sabah yeniden doğuyor. Deli gibi korkuyorum ama korkumdan daha büyük bir motivasyonla ve enerjiyle koşmaya ediyorum.
Bu hayale ulaşmak için çokça çabalıyorum. Biliyorum ki çabalamadan, çalışmadan hayalime ulaşamayacağım. Hayalime ilham olan bebeklerde bir anda doğup büyümediğine göre kurulan hiçbir hayalde bir gecede gerçekleşmeyecektir.
Başka bir dünyayı yeniden inşa etmek, bende buradayım demek isteyen bütün girişimci adaylarının motivasyonlarının sonsuz olması dileğiyle,
Sevgiler.
BeyzBaby